Olumsuz Etkileri Bulmak

Kategori: Blog, Etki Yatırımı, Sosyal Etki Tarih: 1 Aralık 2022
4

Olumsuz etkileri konuştuğunuz andan itibaren kredibiliteniz düşüyor gibi bir yanılgı var. Bundan dolayı birçok şirket olumsuz etkilerini belirtmekten çekiniyor. Halbuki etkiyi optimize etmenin başlangıcı, öngörülemeyen olumsuz etkileri minimize etmekten geçiyor. 

Aşağıdaki makale Adam Richards, Bonnie Chiu ve Jeremy Nicholls tarafından ortaklaşa yazılıp Karaca Bingöl tarafından Türkçe’ye çevirilmiştir. Yazının orijinali için bu linke tıklayınız: 

https://www.linkedin.com/pulse/finding-those-negative-impacts-social-value-international/?trackingId=zINf5t1PTRaMDVWLzbWm9A%3D%3Dn 

 

 

Hepimiz öncelikli olumlu ve olumsuz etkileri dikkate almamız gerektiğini biliyoruz. Ancak bu olumsuzlukları bulmak genelde zor ve bazen de bunlara olan katkımızı kabullenmek daha da zordur. Psikolojik olarak, yarattığımız olumsuz etkilerden uzak duruyoruz. Ne de olsa, olumsuz etkiler iyi niyetimizin özüne karşı çıkıyor; fon sağlayıcılara ve bizi sorumlu tutacak diğer kişilere verdiğimiz olumlu mesajları riske atıyor. Ayrıca herhangi birisi olumsuz bir etki önerdiğinde yöntem uzmanı oluveririz ve birdenbire olumlu etkilerimiz için önemli görmediğimiz karşıolgusallık (başka ne olduğu) ile ilgili pek çok soru sorarız.

 

Gelecekte meydana gelecek olumsuzlukları hayal etmek daha zordur. Paydaşlarımıza sorduğumuzda, onların da bu olumsuzlukları hayal etmeleri beklenir. Olumsuz deneyimleri paylaşma aşamasında kültürel engeller de olabilir; bu noktada karşılıklı güven ve saygının güçlü olması gerekir.  Bundan daha da zoru, hiç kimse olumsuz etkiler yaratmayı amaçlamaz. Bu nedenle olumsuz etkiler çoğunlukla istemsizdir ve eylemden etkiye giden yol asla net olmayacaktır.

 

Olumsuz etkiler fark edilene kadar kat edeceğimiz yol mantıklı görünmeyebilir. O yüzden olumsuz etkiler için bir değişim teorisi oluşturamayız. Nihayetinde bu, onları yönetme kabiliyetinin son derece sınırlı olduğu; daha az güce sahip paydaşların refahının optimize edilemeyeceği ve hatta muhtemelen azalacağı anlamına gelir.

 

Olumsuz etkilenen paydaşlara karşı hesap verebilir olma ihtiyacına ek olarak, devletler dışsallıkları bilançolarından çıkarıp onları yaratanlara yükledikçe mevzuat da olumsuz etkilere dikkat edilmesini talep etmeye başlıyor. Dolayısıyla, olumsuz etkilerin hesaba katılmasına yönelik talepler açık ve nettir. Bununla birlikte, amaçlanmamış etkileri belirlemeye başlamak zor olabilir. Ancak yardımcı olabilecek bazı teknikler var:

 

  1. Açıkça belli olanlar: sınırlı, fiyatlandırılmamış ya da bilinen yan etkileri olan kaynakları kullanmak. Karbon bunların en yaygın olanıdır. Ancak bunlar aynı zamanda bağımlı olduğumuz zorunluluklardır. Eylemlerimiz ve olumlu etkilerimiz bu olumsuzluklara bağlıdır. Genellikle başka bağımlı olduğumuz zorunluluklar da vardır. Örneğin tedarik zincirindeki ücretsiz işgücü. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları gibi bir kaynağı inceleyin ve başkalarını düşünüp düşünemeyeceğinize karar verin
  2. Göreceli olanlar: bir topluluk için çalışıyorsanız ve bazı insanların statüsünü  iyileştiriyorsanız, o topluluktaki eşitsizliği büyüttünüz mü?
  3. Daha göreceli olanlar: eğer işinizin bazı olumlu etkileri varsa, fakat finansal getirileri varlıkların bir yerde daha fazla yoğunlaşmasına katkıda bulunuyorsa, yine eşitsizliği artırmış olursunuz. Bu göreceli olumsuz etkiler genellikle eşitlik konusuyla ilgilidir (toplumsal cinsiyet eşitliğine odaklanan SKA 5 ve eşitsizlikleri azaltmaya odaklanan SKA 10 gibi).
  4. Başlangıçta rahatsız edici olanlar: yaratmaya çalıştığınız olumlu değişim bazı insanlar için olumlu ama başkalarının bakış açısından bir kayıp ya da olumsuz bir etki gibi görünüyorsa; ancak bu olumsuzluk size yanlış geliyorsa, bunu görmezden gelmek isteyebilirsiniz. Örneğin, kariyerlerinin ortasındaki kadınlarla beraber çalışarak onları şirketlerde üst düzeylere terfi ettirmek, erkek meslektaşların statü veya güç kaybı hissetmesine yol açabilir. Burada odaklanılması gereken nokta, erkeklerin bakış açısından olan kaybı telafi etmek değil, bu kaybın daha etkili bir çözümün parçası olduğunu düşünmemeleri için onları desteklemek olabilir.
  5. Bütünlük kontrolü: çoğu zaman, diyelim ki 100 kişilik, bir grupla çalışıyoruz ve olumlu etkiler 50 kişi tarafından deneyimleniyor. Diğer 50 kişiye ne olduğunu da sormak ve bu etkileri hesaba katmak çok önemlidir. Kaynaklarınızın kullanımını optimize etmenize yardımcı olabilecek bir dizi öncelikli olumlu ve/veya olumsuz etki olabilir. Bunlar hakkında varsayımda bulunmanın riski önemlidir. En iyi ihtimalle mevcut kaynaklarınızı optimize etme fırsatlarını kaçırırsınız, ancak daha kötüsü, bazı insanların hayatlarını daha da kötüleştirebilirsiniz.
  6. Sonuçlar zincirinde daha ileri gitme ihtiyacı: bazı insanlara, faaliyet kısa vadeli hedefine ulaşamadığı için hiçbir şey olmamış gibi görünebilir, ancak durum gerçekten bundan mı ibarettir? Diyelim ki paydaşlar bir istihdam programından iş bulamadılar ve işsiz kaldılar. Şimdi muhtemelen moralleri daha da bozulmuş ve o yüzden de iş bulmaktan daha da uzakta olacaklardır.
  7. Sınırda olanlar: Eğer bu programa 200 kişi başvurduysa ve sadece 100 kişilik kontenjanınız varsa programınız yüzünden 100 mutsuz insan var demektir. Bu etkiden sorumlu tutuluyor musunuz?

 

Herkesin tüm bunların neden (kendi) kuruluşlarının yönetmesi gereken olumsuz etkiler olmadığını açıkladığını duyabiliyor musunuz? Bir kuruluşun olumlu sonuçlar için hesap verebilirliği konusunda aynı konuşmayı yapmamız pek olası değildir. Neticede iyi şeyler yapmak istiyoruz, öyle değil mi? Olumlu sonuçları faaliyetlerimizin bir sonucu olarak anlamak daha kolaydır. Öte yandan istenmeyen olumlu ve olumsuz sonuçlar da inovasyon için bulunmaz hint kumaşı niteliğindedir.

 

Olumsuz etkileri daha iyi hesaba katmak için kalıplaşmış bireysel ve kurumsal düşünme biçimine nasıl meydan okuyabiliriz? Bu tür etkilerin başarısızlık değil, öğrenme ve inovasyon fırsatları olduğunu söylemek kolaydır, ancak hepimiz uygulamada “başarısızlık” kelimesini korkutucu, mazur görülebilir ve görmezden gelinecek bir durum olarak görülme olasılığının daha yüksek olduğunu biliyoruz. 

 

Ancak gerçek şu ki, bunlar kaynaklarımızı nerede daha iyi kullanabileceğimiz konusunda içgörü kazanma fırsatlarıdır. Bir diğer gerçek de olumsuz etkilerin var olduğunu hepimizin bilmesidir. Bunları dahil etmeye çalışmayan herhangi bir etki muhasebesi veya raporlaması; lastikleri bir iki kez tekmeleyip bize tek bir sahibi olduğunu, onun da arabayı çok dikkatli kullandığını söyleyen, öte taraftan kaputun altında yatan bir dizi sorunu gizleyen ikinci el araba satıcısının satış taktiği gibidir.

 

Fon verenler ve yatırımcılar düzenli olarak olumsuzlukları duymak istediklerini bildiriyor. Umalım ki bu olumsuz etkileri hafifletmek için buna eşlik eden bir planları da vardır. Aynı şekilde, şirket içi karar alıcılar da tıpkı karar alma sürecinin diğer unsurlarında olduğu gibi iyileştirmelerin hangi alanlarda planlandığını sormalıdır. Bu olumsuzlukların farkına varmanın bir sonucu olarak, ödünler verdiğinizi kabul etmeniz gerekir. Değerleme de, bu ödünlerin nasıl yönetileceğini anlamaya yönelik bir tekniktir.

 

Dolayısıyla, olumsuz etkileri yönetme becerisinin özünde, insanların bunlardan sorumlu tutulmasını sağlayacak sistem ve mekanizmaları oluşturan bir kültüre duyulan temel ihtiyaç yatıyor. Bunun altında kalan herhangi bir şey, etkiyle ilgili iddiaların süregelen güvenilirliğini riske atar ve görmezden geldiğimiz kişiler tarafından deneyimlenen kabul edilemez riskler yaratır.