Cinsiyetler Ne Zaman Eşit Olacak? I: Politik Güçlenme

Kategori: Rapor, Sosyal Etki Tarih: 28 Nisan 2021
5

Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) tarafından ilk kez 2006 yılında yayınlanan Küresel Cinsiyet Uçurumu 2021 Yılı Raporu bize neler söylüyor? 

Rapor, cinsiyete dayalı eşitsizliklerdeki eğilimleri, Ekonomik Katılım ve Fırsat, Eğitime Katılım, Sağlık ve Hayatta Kalma ve Politik Güçlenme olmak üzere dört temel boyutta ölçüyor ve zaman içinde bu boşlukları kapatma konusundaki ilerlemeyi izliyor.

Bu dört temel boyutu bir seri halinde incelersek, ilk konumuzun en yüksek eşitsizliğin gözlendiği Politik Güçlenme olması uygun olacaktır. İncelemeye geçmeden önce serinin ilk yazısı olduğu için rapordan ve değerlendirme metodundan biraz bahsetmek istiyorum. 

Öncelikle temel bulgulardan ilerleyelim; raporun 14. versiyonu 2021 Mart ayının son günlerinde yayınlandı; diğer bir deyişle, dünya üzerinde bir yıldan biraz fazla süredir COVID-19 etkisi hissedilirken… Pandemi, en çok sağlık hizmetlerinde yetersizlik ve buna bağlı olarak ekonomik refahta ciddi bir azalma şeklinde kendini gösterdi. Sağlık hizmetlerinde yetersizliğin kadınları erkeklere kıyasla daha olumsuz etkilediği düşünülecek olursa cinsiyet uçurumunun geçtiğimiz yıllara göre daha da açıldığını gösteren bu rapor ne yazık ki sürpriz olmadı. Rapor ortaya çıkarıyor ki, kapanmış olan bazı uçurumlar pandemi süreciyle birlikte tekrar açıldı. Gelecekte bir nesil daha cinsiyet eşitliği için beklenmek zorunda kalacak.   

Rapor, değerlendirme metodu olarak Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksini kullanıyor. Endeks, cinsiyet eşitsizliğini 0 ile 100 arası bir ölçekte ölçüyor ve ölçüm pariteye uzaklık olarak yorumlanıyor; örneğin, kapatılan cinsiyet farkının yüzdesi gibi.

Küresel bağlamda pariteye ortalama uzaklık, diğer bir deyişle kapatılan cinsiyet farkının oranı %68 olarak hesaplandı. 2020 yılına göre %0.6 puanlık bir geri gidiş söz konusu ama cinsiyet eşitsizliğini olabildiğince çabuk bitirmek için trend hep ilerleme yönünde olmalı. Rapora göre küresel cinsiyet uçurumunun kapatılması için gereken tahmini süre 99.5’den, 135.6 yıla yükseldi. Tahmini süre Türkiye’nin de içinde bulunduğu MENA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) bölgesinde 142.4 yıla, yine Türkiye’nin içinde bulunduğu EECA (Doğu Avrupa ve Orta Asya) bölgesinde ise 134.7 yıla çıkıyor. Bölge bazında yayınlanan veri sırasıyla;

  • Batı Avrupa’da 52.1 yıl,
  • Kuzey Amerika’da 61.5 yıl,
  • Latin Amerika ve Karayipler’de 68.9 yıl,
  • Sahra Altı Afrika’da 121.7 yıl,
  • Doğu Avrupa ve Orta Asya’da 134.7 yıl,
  • Doğu Asya ve Pasifik’te 165.1 yıl,
  • Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da 142.4 yıl ve
  • Güney Asya’da ise 195.4 yıl olarak hesaplanarak, cinsiyet eşitliğinin sağlanma hızı ile ilgili oldukça karamsar bir tablo sunuyor. 

Politik Güçlenme açısından değerlendirecek olursak cinsiyet uçurumu, raporun 2020 baskısından bu yana 2,4 puan daha geriye giderek bugüne kadar yalnızca %22’si kapanmış halde karşımıza çıkıyor ve kayıt edilen dört uçurumun en derini olmaya devam ediyor. Endeksin kapsadığı 156 ülkenin ulusal parlamentolarında kadınlar, 35.500 milletvekilliğinin yalnızca %26.1’ini ve dünya çapında 3.400’den fazla bakanın yalnızca %22.6’sını temsil ediyor. Kadın temsilinde zaten yetersiz olan oran, üst düzey temsilde daha da azalıyor. Türkiye’nin aksine 81 ülkede, 15 Ocak 2021 itibariyle hiçbir zaman kadın devlet başkanı/ başbakan olmadı. Olumlu bir gelişme olarak kabul edilebilecek bulgu ise; devlet ve hükümet başkanlıkları kadınlar tarafından yürütülen ülke sayısının geçtiğimiz yıl içerisinde 20’den, 22’ye çıkmış olması. 

Cinsiyet Uçurumu Endeksinde 156 ülke içinde 133. sırada yer alan Türkiye özelinde, kadınların siyasete katılımının güncel durumuna bakacak olursak 2021 raporunda çizilen genel olumsuz tablodan ne yazık ki farklı değil. Birleşmiş Milletler (BM) ve Parlamentolar Arası Birlik’in (IPU) hazırladığı “Siyasette Kadın 2021”  haritasına göre, parlamentolardaki kadın milletvekili oranı sıralamasında Türkiye 122’inci sıradan 129’a geriledi. TBMM’de oturan 596 milletvekilinin %17,4 oran ile 104’ü kadın, bakanlıkları inceleyecek olursak da 17 bakan arasından sadece biri kadın. 

Tüm dünyada siyasi temsilde toplumsal cinsiyet eşitliği istenen seviyeye hala ulaşamadı ve yakın gelecekte ulaşılacak gibi görünmüyor. Dünya Ekonomik Forumu mevcut ilerleme hızına göre, küresel olarak siyasette cinsiyet eşitliğine ulaşmanın 145,5 yıl süreceğini öngörüyor. Demek oluyor ki kadınların seçme ve seçilme hakkı bulunması yeterli değil, politik güçlenme için teşvik, motivasyon ve toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılmak da hayati önem taşıyor.

Peki toplumsal cinsiyet rolleri nasıl karşımıza çıkıyor? Türkiye özelinde değerlendirecek olursak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2002 yılında yürürlüğe girmesiyle, önceki kanun metnindeki kadın ve erkeğin evlilikte farklı rolleri olduğunu düzenleyen hükümler kaldırıldı fakat hukuk metinleriyle sunulan çerçeve sosyolojik gerçekliği tümüyle değiştirmedi.¹ Toplumsal Cinsiyet Rolleri hala gündelik hayatlarımızda ve kişisel deneyimlerimizde karşımıza çıkıyor.

Bir paradoks olarak değerlendirilebilir: “Politika yapıcılar mı cinsiyet rollerinin kabulünü etkiliyor yoksa toplumsal kabuller mi politika yapıcıların hem algılarını hem de politikalarını şekillendiriyor?” Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda değerlendirilen çoğu ülkede kadınların siyasete katılımında yasal bir kısıtlama bulunmuyor. Dünya genelinde taban tabana zıt ideolojiler ve yönetim şekilleri arasında iktidar el değiştirse de cinsiyet rollerinin major değişimlere uğramadığı düşünülecek olursa hem Türkiye’de hem de dünyada olumsuz tablo politika yapıcılardan çok toplumsal kabullerden kaynaklanıyor gibi görünüyor. 

Kabul edilmiş toplumsal cinsiyet rolleri değişmedikçe kadınların siyasete katılım oranında önemli bir artış olmayacağını, bu durumun da kadın temsilini olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz ama rolleri değiştirmek kolay olmayacaktır. Cinsiyet rolleri bazen farkedilmeden de olsa, birçok toplumsal dinamikte karşımıza çıkıyor. Örneğin bazı proje, etkinlik ve kavramsallaştırma çalışmaları için “Kadın” sıfatını kullanıyor olmanın oldukça olumlu etkileri bulunuyor fakat günlük yaşamımızda bahsettiğimiz, başarılı gördüğümüz insanlar hakkında yorumda bulunurken bu kişiler kadın olduğunda genellikle ünvanlarının yanına “kadın” sıfatı ekleniyor. Bu kullanım, kullananın niyetine göre bazen cinsiyet eşitliğinin benimsenmesi amacı taşıyor olabilir ya da yaygın, zararsız bir alışkanlık olarak görülebilir. Fakat genellikle kullanım, toplumsal bazı öğretileri temel alıyor ve kadınların liderlik pozisyonlarında olmalarının “olağan dışı” bir durum olduğu yönünde bir alt anlam barındırıyor. Amerikalı tarihçi Drew Gilpin Faust, Harvard Üniversitesi’nin ilk “kadın rektörü” olmasının ardından “I am not the woman president of Harvard, I am the president of Harvard” diyerek bu duruma dikkat çekmişti. Kendimize sorarak başlayabiliriz; bir kişiden bahsederken erkek bakan, erkek milletvekili, erkek cumhurbaşkanı ve erkek lider tamlamalarını kullanıyor muyuz?

Ülkemiz özelinde değil küresel olarak değerlendirirsek; son dönemde artan bilinç düzeyinden önce sadece toplumsal kültür aktarımları ile değil; dizi, film ve kitaplar aracılığıyla karşımıza çıkan cinsiyet rolleri genellikle kadınları daha bağımlı, güçsüz, hayalperest, içe dönük ve ev odaklı betimledi. Kadına saygı ise “anne” olma algısı ile şekillendi. Nasıl ki çocuğu olan bir kadının kariyerinden daha büyük önceliğinin çocukları olması bekleniyorsa, hala anne olan bir kadının sadece siyasete katılması değil çalışıyor olması bile bazı kesimlerce uygunsuz bir durum olarak kabul ediliyor. Oldukça fazla mesai ve karakteristik bir takım özellikler gerektiren siyasi liderlik pozisyonları bazı toplumlar tarafından kabul edilmiş olan cinsiyet rollerinin gerektirdiği ideal kadın stereotipi ile bağdaştırılamıyor. İçinde bulunduğu toplumun perspektifinden cinsiyet rollerini değerlendiren, bir erkeğin politik güçlenme aşamasında karşılaşacağından çok daha fazla engel ve zorluk ile karşılaşacağını bilen, toplumsal baskıya direnç göstermeyen, gösterme şansı bulunmayan ve kişisel siyasi katılımının doğuracağı sonuçlar konusunda dikkatli davranmayı tercih eden bazı kadınlar da siyasete katılmayı bir seçenek olarak bile ele alamıyorlar. 

Ne yazık ki,  kadın temsilinde örnek teşkil edebilecek artışlar gözlenmemesinin yanında “Siyasette Kadın 2021” haritasına göre hükümetinde hiç “kadın bakan” olmayan ülkelerin sayısı 2020’de 9 iken, bu yıl 12’ye yükseldi. Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nun öngördüğü cinsiyet eşitliğinin sağlanması için gereken süreleri daha da uzatmayacak aksine kısaltacak yönde adımlar atılması –UNDP tarafından yayınlanan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 5. Maddesi’nde de belirtildiği üzere- küresel bir gereklilik. Yukarıda bahsettiğim paradoksu bir kenara bırakarak, hem politika yapıcılar hem de toplumsal cinsiyet rollerini oluşturan mekanizma: toplum içindeki her birey, ortak bir hedef olan cinsiyet eşitliğine ulaşmayı amaçlarsa ileride kadın temsilinde çok daha olumlu tablolar görebileceğimize inanıyorum.

Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu 2021’i buradan inceleyebilirsiniz.

[1] Gülseven, Ayşe Seda. Türk Aile Hukukunda Toplumsal Cinsiyet Rolleri, TBB Dergisi, 2017