2022 Yılının Sürdürülebilirlik Gündeminde Neredeyiz?

Kategori: Blog Tarih: 11 Mayıs 2022
5

Daha yaşanılır, daha adil ve daha kapsayıcı bir geleceğe kavuşabilmek için Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının tanıtılmasından, bu konuda farkındalık oluşturulmasından daha fazlası gerekiyor. İstenen hedeflerin yakalanması  ancak devletlerin, toplum ve gezegen için pozitif etki yaratacak doğru politikalarla sürdürülebilirlik gündemini desteklemesi ile mümkün görünüyor. Dünyada birçok devletin öngördüğü  2030 yılı hedeflerine ulaşmak için piyasalar da hızla pozisyon alıyor; tüketicilerin ve yatırımcıların seçimlerini teknolojik ve yenilikçi çözümlerle buluşturmaya çalışarak en hesaplı, en verimli alternatif ürünleri üretebilecek bir sistem oluşturulmaya çalışılıyor. Değişim ve dönüşüm kolay gerçekleşmiyor. Bugün artık her konunun içinde ortak payda haline gelmiş olan  sürdürülebilirlik kavramı ne zaman ve ne derece sözlerin ötesine geçip,  eyleme dönüşecek? En önemli soru bu!

Net Sıfır Emisyon Hedefleri

2019 yılında Japonya net sıfır yol haritası ile, Birleşik Krallık ise ‘net sıfır’ taahhüdünü içeren yasası ile eyleme geçen ilk ülkeler olmuştu. 2021 Kasım ayında gerçekleşen COP26 esnasında toplam 151 ülke gözden geçirilmiş yeni emisyon azaltımı planlarını açıkladı. Diğer taraftan, COP26 sırasında taahhütte bulunan ülkeler arasında, çevreyi en çok kirletenlerden Çin, Hindistan ve Rusya küresel ısınmayı 1.5 dereceyle sınırlayan 2050 hedeflerini karşılayamayacak gibi görünüyor. Hatta durum gösteriyor ki, tüm ülkeler taahhütlerini yerine getirse bile yine de 1.8-1.9 derecelik ısınma ile karşı karşıya kalacağız. 

COP26’da 151 ülke içinde, bir taraftan sadece 66 ülke çıkardığı mevzuat ve oluşturdukları politikalarla desteklenmiş net sıfır emisyon taahhüdünde bulunurken, diğer taraftan  dünyayı en çok kirleten ülkelerin bu konuda somut bir yol haritalarının dahi bulunmaması bize küresel ısınmanın gerçekte daha yüksek oranda gerçekleşeceğinin işaretlerini veriyor. İşte bu nedenle, ülkelerin sıfır emisyon taahhütlerinin daha iddialı seviyede olması ve ilgili mevzuatlarla sistematik bir biçimde desteklenmesi gerekiyor. 

Fosil Yakıt Kaynaklarından Çıkmak Ne Derece Mümkün?

Kömürün, salınan karbon emisyonunda birinci sırada olduğunu düşünürsek, ülkelerin enerji politikalarının sıfır emisyona ulaşmada en önemli araç olduğu anlaşılır. COP26 ‘da kabul gören bu önerme birçok ülkenin kömürden çıkma kararına neden oldu. İstatistikler,  2014 yılında 45.139 terawatt/saat (TWh) olan küresel kömür tüketiminin 2020 yılında 42.062 TWh’a düştüğünü gösteriyor. 2021 yılında yapılan bir analiz de dünyada kurulması planlanmış yeni kömür santrallerinin sayısında %76’lık bir azalma olduğunu gösteriyor.  Nihai hedef, elbette ki tüm ülkelerin kömürden tamamen çıkması. Örneğin, İngiltere 2021 yılında, Ekim 2024 itibariyle kömürden tamamen çıkacağını açıkladı.

Diğer taraftan, Ukrayna’da devam eden savaşın Rusya’dan gelen doğal gazı kesintiye uğratması sebebiyle ülkelerin kömürden çıkış senaryolarının nasıl etkileneceğini hep birlikte göreceğiz. Bu koşullar altında bazı ülkelerin kömüre dönüşünü göreceğiz belki de. Enerji politikalarında olması muhtemel bu değişiklikler, kömürsüzleşme yolunda kat edilmiş mesafeyi bir anlamda sıfırlayabilir. Ukrayna savaşı nedeniyle yaşanan doğal gaz kesintisinin , Avrupa ülkelerinin şimdiye dek başvurduğu fosil yakıtlardan çıkma kararlılığını desteklediğini de görüyoruz. Bu çerçevede, Avrupa Komisyonu’nun açıkladığı REPowerEU paketi, karbonsuz enerjiye geçişi hızlandırırken güneş ve rüzgar enerjisini yaygınlaştırmayı ve hidrojene yatırım yapmayı öngörüyor. Bu doğrultuda Almanya, rüzgar enerjisi kaynaklarını artıracağını ve nükleer santrallerinin kapatılmasını bir süre ertelediğini açıkladı. Fransa ise nükleer enerjiye dönüşümü savundu. İngiltere de yeniden yapılandırdığı enerji güvenliği planı çerçevesinde nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarını önceliklendirerek karbonsuz enerji taahhütünü yineledi.

Dünya Giderek Ormansızlaşırken..

Bir de ormansızlaşmaya göz atalım. COP26’da ormansızlaşmayı gidermek ve ormanlaşmayı artırmak üzere 110 ülke taahhütte bulundu. Öncesine gidelim; 2020 yılı itibariyle ormansızlaşmayı %50 oranında azaltmayı hedefleyen 2014 New York Deklarasyonu’na rağmen, 2019 yılında yapılan bir araştırma orman kaybının %41 seviyesinde artmış olduğunu gösteriyor. COP26’da verilen taahhütlerin Küresel Orman Finansman Taahhüdü adı altında Avrupa Birliği ülkeleri  ve diğer  11 ülke tarafından 12 milyar USD’lik kaynak yaratıldığını gördük. Ormansızlaşmanın boyutlarını anlatması bakımından, dünyadaki en çok ormana sahip olan üç ülkenin, Brezilya Çin ve Rusya’nın da COP26 taahhütlerine katıldığını görüyoruz. Ormansızlaşma riskini ve tarih içindeki geriye gidişi izlemek için Kosta Rika’ya bakmak yeterli: 1987 yılında Kosta Rika’nın dörtte üçünü kaplayan yağmur ormanları bugün neredeyse yarıya yakınını kaybetmiş durumda. Neyse ki 1996 yılında çıkarılan ve ‘onay alınmadan gerçekleştirilecek ormansızlaşmayı’ yasaklayan mevzuat sayesinde uygulanan ‘Çevresel Hizmetler için Yapılacak Ödemeler Programı’ ile yağmur ormanlarının yayılımı %60’lık bir seviyeye ulaştı. Sözkonusu program, toprağın sürdürülebilir şekilde kullanılması ve ormanların doğru yönetilmesi karşılığında toprak sahiplerine yapılan ödemelerle davranış değişikliğine sebep oldu, yağmur ormanlarının  kurtarılmaya başlandığını görmeye başladık.

 Plastiğe Son!

2022 Şubat ayında Birleşmiş Milletler’in girişimiyle “Plastik kirliliğine son ver: Uluslararası hukuki bağlayıcılığı olan bir araca doğru” adındaki karar taslağı müzakereci ülkeler tarafından imzalandı. Bir yol haritası niteliğinde olan bu metin, plastik tasarımı ve üretiminin, plastik atık  kadar düzenlenmesi gerektiğine işaret ederken,  plastik atıkların yeniden  kullanılabilmesi veya geri dönüşümünün sağlanabilmesi için plastik ambalaj teknolojilerinde sürdürülebilir tasarımın teşvik edilmesini öneriyor.  Bu karar taslağı ümit verse de hukuken geçerli ve bağlayıcı hale gelebilmesi için gözler ‘Hükümetlerarası Müzakere Komitesi’ne çevrilmiş durumda; Birleşmiş Milletler hukuken bağlayıcı olacak kararın 2024 yılında çıkmasını hedefliyor.

İklim Finansmanı 

İklim finansmanı deyince, gelişmekte olan ülkelerin iklim kriziyle başa çıkabilmesi için 2020 yılına  kadar yılda 100 milyar dolarlık kaynak bulma taahhütlerinin yerine getirilmediğini görürken , COP26 sırasında uluslararası toplumun liderlere bu konudaki çabalarını artırmalarına ilişkin tepkisini de gördük. Sonuç olarak, 7 ülke taahhütte bulundu: Japonya Asya’da emisyonları 5 yıl içinde  azaltmak için 10 milyar dolar taahhüt ederken ABD 2024 yılına kadar her yıl 11.4 milyar dolar ve yanında 3 milyar dolar da iklim adaptasyonu için vereceğini açıkladı. Bu yeni  taahhütler ile  2022 yılı sonuna kadar her yıl  96 milyar doları bulacak bir miktara ulaşması bekleniyor.

Bazı çevreler bu taahhütlerin özellikle en  az gelişmiş ülkeler için ve iklim adaptasyonu için yeterli olmayacağını savunuyor. Bu arada iklim finansmanından sorumlu 23 gelişmiş ülke içinde İsveç, Norveç ve Almanya’nın ekonomilerinin büyüklüğü ölçüsünde iklim finansmanı için paylarına düşen miktarı ödedikleri görülüyor. İklim finansmanı açığının kapatılabilmesi için düşük orta gelirli ülkelerde adaptasyon projelerine kaynak aktarılabildiği takdirde iyi çalışan bir karbon kredisi pazarının önemli bir rol oynayabileceği düşünülüyor. Emisyonların önlenmesi, yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılması, yeni ormanların oluşturulması gibi çözümler yerel topluluklar için sürdürülebilir kalkınmanın bir getirisi gibi düşünülebilir.  

2022 yılından beklentiler nedir? 

2022 hedefleri karşılamada iyi bir yıl olacak mı diye sorarsak, Glasgow İklim Paktı tüm ülkeleri 2022 hedeflerini gözden geçirmesini istemişti. AB Komisyonu’nun REPowerEU paketi yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda ne denli ciddi niyetle yaklaşıldığının göstergesi diyebiliriz. Diğer taraftan IFRS Uluslararası Sürdürülebilirlik Kurulu’nun anons edip inceleme ve görüş bildirme için askıya çıkardığı Sürdürülebilirlik Açıklama Standartları da üzerinde mutabık kalınarak yatırımcılara, politika yapıcılara ve finansal piyasalara iyi kalitede sürdürülebilirlik verisi sağlayacak küresel bir enstrümana dönüşebilir.

COP26 bir anlamda tüm iş dünyasının gündemini değiştirdi diyebiliriz; net sıfır taahhütleri artık norm oldu. Net sıfır emisyonlarını hedefleyen şirketlerde artış görülürken, hem tüketicilerin hem de kanun yapıcıların baskısı artmakta. Kanıta dayalı hedeflerin konulması isteyen şirketlerin sayısı hızla artmakta. Ancak geçiş süreci bir anda ve kolay olmayacak gibi görünüyor. Yasaların, standartların ve geçiş politikalarının net sıfır hedeflerini yakalamak için gereken inovasyonu sağlamada yasaların, geçiş politikalarının ve standartların  rolü çok önemli görünüyor. İklim krizi derinleşip çevresel bozulma giderek vahim bir hal alırken gözler  politika yapıcılara  çevrilmiş durumda. Çıkacak mevzuat ve oluşturulacak politikalar belirleyici olacak.