Formula 1’in Sürdürülebilir Yakıt Çözümü

Kategori: Blog, Etki Yatırımı, Finans, Sosyal Etki Tarih: 27 Nisan 2023
5

Formula 1 uzun zamandır finansal açıdan sürdürülebilir olmak ve kendi markasını yükseltmek için otomotiv sektöründeki dev markaları spora çekmeye çalışıyor. Masrafları düşürmek için takımların pistte yaptıkları testlere ve 2021’den itibaren de bütçelere gelen sınırlamalarla ve böylece araçların araştırma geliştirme süreçlerinin başlıca fabrikalarda simülasyonlar üzerinden yapılmasıyla beraber yeni otomotiv markalarının spora girişinin kolaylaştırılması amaçlandı. 

Otomotiv devlerini çekmek için yapılan bir diğer köklü değişiklik de 2014’te hibrit araçlara geçiş ile geldi. Formula 1, otomotiv sektöründe inovasyonun öncüsü rolünü koruyabilmek için içten yanmalı motorlardan uzaklaşıp turbo ve elektrikli bileşenler ekleme zorunluluğunu regülasyonlara getirdi. Bütün bu yeniliklerle beraber doğrudan araçlardan kaynaklanan emisyonlar önemli miktarda azaltılmış durumda.

Formula 1’in “net sıfır” hedefini, organizasyon bünyesinde oluşan emisyonların hangi operasyonlardan kaynaklandığını, bu alanlarda alınan önlemleri ele alan blog yazısını okumak için tıklayın.

 

ARAÇLARDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

An itibariyle modern hibrit motorlu Formula 1 araçlarında elektrik enerjisi iki yolla üretiliyor. İlk olarak frenlemede ortaya çıkan ısı toplanıyor; ikinci olarak da egzoz gazlarından çıkan ısının bir türbini döndürüp motora basınç uygulanmasını sağlıyor. Sürücüler gaza basmıyorken bile turbonun devir yapmaya devam ettiren bu ikinci sistem F1’de kullanılan güç ünitelerinin daha önce motorlarda görülmeyen derecede yüksek ısıl verimlilik değerlerine ulaşmasına yardımcı olsa da ne yazık ki pek rağbet gören bir yenilik olmadı. Bunun tek nedeni de araçları bu teknolojiyle donatmanın inanılmaz derecede masraflı olması değil; günlük hayatta kullandığımız binek araçlara uygulanabilecek bir yenilik olmadığı için de dev araba markalarını F1’e çekmek konusunda bir engel teşkil ediyor. Nitekim 2026’dan itibaren bu bileşenin kullanılmayacağını kararının verilmesinin kısa bir süre ardından Audi motor üreticisi olarak spora gireceğini açıkladı.

Fakat regülasyonlara elektrik enerjisi üreten bileşenler eklense ve bunların motordaki performansının oranı artırılsa da Formula 1’in en az 2039 yılına kadar tamamen elektrikli araçlara geçiş yapması yasal olarak mümkün değil. 2014’te kurulan Formula E yarış serisi bu alanda uzun süre münhasır haklara sahip.

Öte yandan araba üreticileri tamamen elektrikli araçlara geçme sürecinde olsalar da, birçok alandaki mevcut altyapı bu geçişe henüz hazır değil. 2030 yılında yollarda toplam yaklaşık 1.8 milyar aracın olacağı öngörülürken, bunların da sadece %8’inin elektrikli araç olacağı tahmin ediliyor.

Ayrıca elektrik ulaşımında da hala gelişime açık olan noktalar var. Fuels Institute’un yaptığı bir araştırmaya göre elektrikli araçların imalat sürecinde içten yanmalı motorlara sahip araçlara göre iki kat daha fazla karbon salımı oluşuyor. Elektrikli araçların bu farkı dengelemesi için 30 bin kilometre kat edilmesi gerekiyor. Bunun yanına tırlar, kargo gemileri ve uçaklar gibi ağır vasıtaların elektrikle çalışmasını sağlayacak teknolojinin henüz yeni yeni geliştirilme aşamasında olması eklenince elektrikli araçların yaygın olarak kullanılmasının önünde daha uzun bir zaman var gibi gözüküyor.

Bu noktada da Formula 1 yönetimi, elektrikli araçlar daha yaygın hale gelene ve üretim süreci daha az karbon emisyonuna sebep olana kadar akaryakıt kullanan araçların kısa ve orta vadede ana akım kalmaya devam edeceğini öne sürüyor. Yüzleştikleri yasal kısıtlamanın da etkisiyle sürdürülebilir yakıt alanında geliştirmeler yaparak otomotiv ve ulaşım sektörlerine öncülük etme noktasında kendisini konumlandırıyor. 

 

SÜRDÜRÜLEBİLİR YAKIT

Hibrit döneme geçişle araçların yarış boyu tükettiği yakıtın miktarı 160 kilogramdan 100 kilograma düşmüş durumda; önümüzdeki yıllarda da bu değerin 75-80 kilogram seviyesine inmesi hedefleniyor. Formula 1 yönetimi de bu araçların emisyonunu azaltmaktan ziyade büyük resme nasıl bir etkileri olabileceği konusunda adımlar atıyor.

Bioyakıtlar genel anlamda üç ayrı sınıfa ayrılıyor. Birinci nesil bioyakıtlar yakıt üretiminde kullanılmak üzere yetiştirilen mısır gibi bitkileri kullanıyor. Ancak bunun hem etik açıdan hem de yaratılan etki bakımından doğurduğu olumsuz etkiler var. Yakıtlarda kullanmak amacıyla yetiştirilen mahsuller beslenmede kullanılmak üzere gıda yetiştirilebilecek arazilerin yerini kaplamakla ve bazı temel gıdaların fiyatını yükseltmekle kalmıyor. Aynı zamanda bu mahsulleri bioyakıta dönüştürme süreci de inanılmaz miktarda karbon emisyonuna sebep oluyor; öyle ki üretim süreçlerini de düşününce birinci nesil bioyakıtların fosil yakıtlara nazaran daha fazla zarara yol açtığına dair araştırmalar bulunuyor. İkinci nesil bioyakıtlar ise yiyecek atıkları da dahil olmak üzere evsel atıkları ve ormancılık atıklarından elde ediliyor. Son olarak da, üçüncü nesil bioyakıtlar, laboratuvar ortamında üretilen sentetik yakıtları kapsıyor.

Formula 1 bünyesinde geliştirilmek istenen sürdürülebilir yakıtın içten yanmalı motorlu araçlarda herhangi bir modifikasyon yapmadan kullanılabilmesi hedefleniyor. 2026 itibarıyla laboratuvarda üretilen sürdürülebilir yakıta geçecek olan araçlar, 2022’den beri bu geçişin bir parçası olarak %90’ı fosil yakıt, %10’u da etanolden oluşan E10 adı verilen bir karışımı kullanıyor. Karışımda kullanılan etanol evsel, yiyecek veya ormancılık atıklarından elde edilen, yani ikinci nesil bioyakıtlardan faydalanıyor. 

Society of Chemical Industry’nin İnovasyon Başkanı David Bott, bu miktarın emisyon bakımından herhangi bir fark yaratmadığını belirtiyor. Zira fosil yakıta göre daha az enerji barındıran bu formülden aynı miktarda faydalanabilmek için daha fazla tüketmek gerekiyor. Basit bir hesaplamayla bu iki faktörün birbirini sıfırladığı ortaya çıkıyor. 2026’dan itibaren kullanılacak “%100 sürdürülebilir yakıt” konusundaysa genel kanı biraz daha olumlu yönde; zira sera gazı emisyonunun fosil yakıtlara göre %65 daha az olacağı öngörülüyor.

Dünyada 2 milyara yakın araç fosil yakıt kullanıyorken Formula 1’in benzine karbon nötr bir alternatif getirmedeki araştırmalara öncülük etmesi fikri gerçekten inanılmaz bir potansiyele sahip. Bundan dolayı da hedef yalnızca yüksek performanslı Formula 1 veya süper arabalarda kullanılabilecek bir formül bulmak yerine günlük trafikte gördüğümüz araçların hepsinde, motorda herhangi bir değişiklik yapma gereği olmadan kullanılabilecek bir formül. F1’in Teknolojiden Sorumlu Başkanı Pat Symonds, hedeflerinin yine günlük kullanımdakine göre daha yüksek oktanlı bir yakıt geliştirmek olsa bile halihazırda yarışlarda kullanılan özel yakıtlara kıyasla günlük hayatta kullanılan 95 oktan benzine daha yakın bir karışım olmasını hedeflediklerini ekledi.

Formula 1 bu konuda kendisine çizdiği yol haritasını başarılı bir şekilde uygulayabilirse inanılmaz bir ölçekte etki yaratılabilir. Ancak bu formülün geliştirilmesinin ötesinde ana akım bir şekilde hayata geçirilebilmesi konusunda da ayrıca hedefler belirlemek önem teşkil ediyor. Bioyakıtların fosil yakıtlara göre daha az enerji barındırdığı ve daha düşük enerji verimliliğine sahip olduğu da düşünülünce yeni kullanılan formülün maliyetinin fosil yakıtlara göre en azından aynı seviyede olması; bunun için de tedarik zincirinin özellikle başındaki üretim süreçlerinin masraflarının belli bir seviyede tutulabilmesi gerekiyor.

Ayrıca bu sürdürülebilir yakıtın geliştirilmesi ve ana akıma uyarlanması süreçlerinin ne kadarının Formula 1’in çalışmalarına bağlı olduğu ve Formula 1’in bu çalışmaları olmasa bu alandaki ilerlemelerin ne kadarının kaydedilebileceğinin ölçülmesi de önemli bir diğer nokta.

Sürdürülebilir yakıt anlamında Formula 1 yönetiminin hedefleri fazlasıyla azimli ve heyecan verici olsa da araçların güç ünitelerinden kaynaklanan emisyon, F1’in bir takvim yılı boyu sebep olduğu toplam emisyonların %1’inden azına yol açıyor. Takım fabrikalarından yarış lojistiğe, organizasyonun genel operasyonun çok daha fazla emisyona sebep olan diğer taraflarında verilen bazı kararlar ise oldukça iddialı “2030’a kadar net sıfır” hedefine ulaşılıp ulaşılamayacağı konusunda soru işaretleri uyandırıyor.

Formula 1’in “net sıfır” hedefini, organizasyon bünyesinde oluşan emisyonların hangi operasyonlardan kaynaklandığını, bu alanlarda alınan önlemleri ele alan blog yazısını okumak için tıklayın.